8 Haziran 2008 Pazar

Aşılar Hakkında Herşey

Burada yazılanlar çocuk sahibi kişiler ile bu konuda bilgi sahibi olmak isteyenler içindir. Bu nedenle olabildiğince detaylı ve herkesin anlayabileceği şekilde anlatılmıştır.

Aşıları anlayabilmek için öncelikle bağışıklık sistemini anlamak gerekir. İnsan vücudu mükemmel bir yapıdır ve amacı her koşulda yaşamını yani kendisini korumaktır. Güneş ışınlarına maruz kalınca tenimizin koyulaşması, nefes borumuza bir şey kaçınca öksürmemiz hep bunun bir sonucudur. Bazı hastalıkları (kabakulak,kızamık, suçiçeği gibi) bir kez geçirdikten sonra tekrar geçirmeyiz. Peki nasıl oluyor da bir kez kızamık geçirdikten sonra ikinci bir kez kızamık geçirilmiyor. Bu sorunun cevabı ancak bağışıklık sistemi ile izah edilebilir. Buna tıp dilinde aktif doğal bağışıklık denir. Hastalığı geçirirken vücudumuz bu hastalığın mikrobunu yenebilmek bir uğraş verir, bazı hücreler üretir (antikor) ve bunlar aracılığı ile onu yener. Bundan sonra da kanımızda bu mikrobu tanıyan hücreler kalır. Tekrar ayni mikropla karşılaşınca onu tanıyan hücrelerimiz hızla artışa geçerek hemen o mikropları bertaraf eder. Bu mekanizma ile geçirilen bazı hastalıkları tekrar geçirmemiz önlenmiş olur. Ayni olayı yani mikropları tanıyan hücreleri hastalığı geçirmeden oluşturmak için aşılama işlemi yapılmaktadır. Buna da tıp dilinde aktif edinsel bağışıklık deniliyor. Aşılamada amacımız kanda hastalık mikrobunu tanıyan, onunla karşılaşınca onu bertaraf edebilen hücreleri hastalığı geçirmeden sahip olmaktır. Aşılamanın bu kolaylığı yanında her hastalık her zaman zararsız bir şekilde geçirilemez, bazen hastalık çocuk felci örneğindeki gibi kişiyi öldürebilir veya sakat bırakabilir. Hiçbir hastalığı geçirmek aşılanmaktan daha zararsız ve hafif olamaz.

Aşının Etkisiz Kaldığı Durumlar :

Aşılarda anlaşılması gereken diğer bir konu da oluşturulması istenilen bağışıklık her zaman kesin değildir. Yani bir kişi aşılanmış olmasına rağmen hasta olabilir. Bunun olmaması için bir çok özelliğin bilinmesi gereklidir.

Bunları maddeler halinde inceleyelim.

Her aşının kendi özelliğinden, üretiminde kullanılan teknolojiden kısaca kalitesinden gelen bir koruyuculuk yüzdesi vardır. % 100 yakın koruyuculuğu olan aşılar olduğu gibi % 60 civarında da olanlar vardır.

Aşıların istenen etkiyi sağlayabilmesi için belirli bir program doğrultusunda yapılması gereklidir. Bu programlar yapılan araştırmalar sonucunda zaman içersinde bazı değişiklikler gösterebilir veya her ülkenin kendi özel konumundan dolayı farklılıklar olabilir. Bazen bilgisizlikten, bazen ticari amaçlarla bazen de kişinin özel durumundan kaynaklanan sebeplerle programlar değişebilir. En doğru program yoktur. Bilimsel olarak günümüzün en yeni bilgileri ve kişinin durumuna uygun programlar ayni amaca ulaşmak için uygulanmalıdır.

Aşıların üretimden kişiye yapılmasına kadar geçen süre içersinde kuralına uygun şekilde taşınmalı ve saklanmalıdır. Bu +2 ila +8 derecelik ısı ortamının korunmasıdır. Bu sürecin herhangi bir aşamasında soğuk zincir denilen sistem korunamazsa aşı etkinliğini yitirir. Örneğin bir eczaneden satın alınan aşı soğuk zincir içersinde, ortam ısısı korunarak taşınmadığı takdirde etkisizleşecektir. Kutunun üzerinde yazılı olan son kullanma tarihi kuralına uygun şekilde saklandığı takdirde geçerlidir.

Aşılar kullanılacak koşullara göre üretilirler. Yani ayni anda çok sayıda kişiye aşı yapılacaksa toplu ambalaj yapılır. Bu birim maliyeti düşürmek içindir. Küçük bir şişeye 20 veya 50 doz gibi miktarlarda konulur. Küçük bir şişede bu kadar doz aşı olması taşıma, saklama gibi kolaylıkları yanında fiyat yönünden oldukça avantajlıdır. Bu şekildeki aşılar Sağlık Ocağı, Ana-Çocuk Sağlığı Merkezi gibi ayni anda çok sayıda kişiyi aşılama kapasitesine sahip birimler içindir. Fakat bu aşıların özelliği şişesi açıldıktan sonra birkaç saat içersinde tüketilmeleri gerekmesidir ve belirli bir süre (Genellikle 4 - 8 saat) içersinde tüketilmese de imha edilmelidir. Aksi takdirde etkinliği kaybolmaktadır. Kısa sürede çok sayıda kişiyi aşılama imkanı bulunmayan yerler için de genellikle tek dozluk (bazen 5 dozluk) aşılar mevcuttur. Fakat bunlar fiyat açısından diğerleri kadar ekonomik değillerdir. Bilgisizlik veya ticari nedenlerle kurallara uyulmaması aşıların etkinliğinin yok olmasına sebep olabilir.

Aşı yapılacak kişinin sağlık yönünden aşı yapılmaya uygun durumda olması gereklidir. Bazı tedaviler, hastalıklar aşı yapılmasına engel oluşturur. Bazı aşılar bu durumda istenilen etkiyi sağlayamazlar.

Aşıların yapılma teknikleri vardır. Bunlar hastaya uygulanması gereken şekilleri içerir. Ağız yoluyla veya iğne ile cilt içi, cilt altı ve adale içi uygulanır. Tekniğine uygun yapılmayan, yani cilt içi yapılması gereken bir aşının adale içersine yapılması istenen etkinin sağlanmamasına hatta istenmeyen etkilere yol açabilir. Hatta adale içi yapılacak olan aşılarda omuz veya kalça adaleleri arasında bile etki farklılıkları vardır.

Bütün aşıların belirli dozları vardır. Yani kişiye göre verilmesi gereken miktarlar değişiklik gösterir. Uygun miktarda yapılmamış olması aşının istenilen koruyuculuğun sağlanmamasına yol açabilir.

Aşı uygun yapılmasına karşın etkisizleşebilir. Ağızdan verilen Polio (Çocuk Felci) aşısı klora karşı dayanıksızdır. Aşıdan kısa bir süre sonra su içirilmesi veya beslemek aşıyı etkisiz hale getirir.

Bu anlatılanlar aşıların yapılmasına karşın yeterli koruyuculuğun sağlanmamasının nedenlerini açıklamaya yönelik bilgilerdi. Bunların yanında aşılar hakkında bilinmesi gereken başka konular da vardır. Bunlar;

Kişiler bulundukları ülkenin gerçeklerine göre aşılanırlar. Aşılamalar ülkelere göre değişiklikler gösterir. Bazı ülkelerde bazı hastalıklar hiç görülmediği için aşısı da yapılmamaktadır. Bazı ülkelerde de belirli yörelere özgü hastalıklar vardır. Kişiler aşılandıkları bölgeden başka bir yere geçici veya kalıcı olarak giderken bu durumu göz önünde bulundurmalıdır. Ülkemiz için önemli olan Verem, Boğmaca aşıları bir çok ülkede yapılmamaktadır.

Kişiler aşısını olmadıkları hastalıklara karşı aşılı olduklarını sanmaktadır. Bu genellikle sağlık personelinin insanlara doğru bilgi vermemesinden kaynaklanmaktadır. Sanıldığından çok daha sık olan bu durumu örneklersek daha iyi anlaşılacaktır. Gerçek adı HIB (Heamufiluz Influenza Tip B) olan aşı sağlık personeli tarafından menenjit aşısı olarak isimlendirilmekte ve maalesef herkes tarafından da öyle bilinmektedir. Aslında menenjit aşısı ismi net olarak yanlış da değildir ama menenjit aşısı olarak başka aşılarda vardır, Meningokok aşısı gibi. Ayrıca menenjit hastalığı meningokok, tüberküloz, virüsler gibi değişik etkenler sonucunda oluşur. HIB aşısı kendi adı ile anılmalıdır. Çocuğuna HIB aşısı yaptırmış olan bir anne çocuğunun gittiği okulda menenjit hastalığı (Örneğin Meningokoksik menenjit ) görülmesi üzerine çocuğuna aşısını yaptırdığını düşünerek çok rahat etmekte bunun yanında ayni okuldan bir başka çocuğun annesi de panik halde gidip menenjit aşısı olarak HIB aşısını çocuğuna yaptırmaktadır. Bu iki anne de yanlış bilgilendirme sonucu yanlış yapmaktadır. ( Bu konuda detay bilgi her aşının açıklamasında anlatılacaktır)

Diğer bir yanlış bilgilendirme de aşı yapılan yerlerden kaynaklanmaktadır. Çocuğunu aşılatmak için bir yere düzenli olarak götüren anneler net olarak hangi aşıların yapıldığını bilmemektedirler. Bir gün onlara çocuklarının bütün aşılarının bittiği bildirilmekte ve anne de gönül rahatlığı ile gerçekten çocuğunun tüm hastalıklara karşı aşılandığını sanmaktadır.

a) Birinci olarak her aşı yapılan yerde mevcut olan her aşı yapılmamaktadır. Örneğin Kamu Sağlık Kuruluşlarında Kabakulak, Kızamıkçık gibi bir çok aşı yapılmamaktadır. Sağlık Bakanlığı hemen hemen her yıl hangi aşıların, hangi program ile yapılacağını genelgeler yoluyla bildirir. Bir takım nedenlerle aşılar ve uygulamalarında değişiklikler olmaktadır. Bu durum diğer ülkelerde de böyledir. Bazı aşıların tekrar dozları kaldırılmakta veya zamanı değiştirilmekte (Kızamık gibi) veya yapılan bir aşı yapılmamaya başlanmaktadır (Bir yaşından büyük çocuklara ve erişkinlere Hepatit-B gibi). Bazı aşılar ise bu güne kadar hiç yapılmamıştır ( MMR, Hepatit-A, Suçiçeği gibi).

b) Bazı hastalıkların aşısı olmadığı halde anneler aşısını yaptırdığını sanmaktadır. Kızıl hastalığına yakalanan çocuğun annesi nasıl olup da aşıya rağmen çocuğun hastalığa yakalandığını anlamakta zorluk çekmektedir.

Bazı durumlar aşı yapılmasına engel oluşturmadığı halde yanlış bilgilerle aşılama ertelenmektedir. İshal, ateşli veya ateşsiz üst solunum yolu enfeksiyonları, önceki aşılamada hafif ve orta şiddette lokal reaksiyon, antibiyotik tedavisi gibi. Ateşli başka hastalıklarda veya sonrasında aşının yapılması veya ertelenmesi şikayetlerin şiddetine ve hastalığın özelliğine göre değişir. Hafif bir hastalık sırsında aşı yapılması, aşının etkinlik ve güvenirliğini azaltmaz. Keza ağır olmayan ishal ağızdan felç aşısı için de engel oluşturmaz.

İmmün sistemi yetersiz veya baskı altında olan kişilere aşı ya hiç yapılmamalı ya da çok dikkatli olunmalıdır. Bu durum doğumsal olabilir veya HIV (AIDS) enfeksiyonu, lösemi, lenfoma, genel habis hastalıklar, radyasyon veya steroid kullanımına bağlı olabilir. Günümüzde en sık steroid kullanımları sorun olmaktadır. Bazı böbrek veya allerjik hastalıklar nedeniyle kortizon kullanmakta olan çocuklara aşı kampanyası veya başka bir nedenle aşı yapıldığında problemlerle karşılaşılmaktadır.

Premature bebeklerin aşılanması: Doğum ağırlığına bakmaksızın prematureler zamanında doğmuş bebeklerle ayni program ile aşılanmalıdırlar. Genel durumu iyi olan prematurenin doğum ağırlığı, bölünmüş veya azaltılmış dozlarda aşılamaya gerekçe olamaz. Hepatit-B taşıyıcısı anneden doğan prematureler hemen aşılanır. Taşıyıcı olmayan annelerinki, kesin kural olmamakla birlikte 2000 gr civarında başlanabilir.

Aşı programı herhangi bir nedenle aksaması halinde aşılamaya kalınan yerden devam etmek gerekir. Tekrar en baştan başlanmaz. Eskiden belirli bazı süreler aşıldığında yapılmış aşılar yok sayılıp, tekrar başlanmakta idi. Fakat bugünkü anlayışla aşılamanın aksaması arzu edilmemekle beraber, kalınan yerden devam edilmesi yönündedir.

Aşılar hakkında halk arasında yanlış bilinen konular da vardır. Bunları bazen sağlık personeli bile söylemiş olabilir. Bazen de amaçlarının ne olduğunu anlayamadığımız çevrelerden aşılar hakkında yanlış bilgiler verilmektedir. Burada hatırlayabildiklerimi yazacak olursam;

Aşılar kısırlığa yol açar ( Kesinlikle yanlış, böyle bir şey mümkün değil)

Hastalığı geçirmek aşı olmaktan daha iyidir. ( Ölmez, sakat kalmaz, hastalığı geçirmenin tüm zorluklarına da katlandıktan sonra ayni sonuca ulaşılır.)

Aşılı çocuklar hastalığı aşısızlara kıyasla daha hafif geçirirler ( Kısmen doğrudur, aşının amacı hastalığın hiç geçirilmemesidir. Ama kanda yeterli antikor yoksa-hastalık mikrobunu tanıyan hücreler- bunun seviyesine bağlı olarak kısmete kalmış bir şekilde değişik ağırlıkta geçirilir.)

Aşılı olunsa da hastalıklar mutlaka geçirilir, hatta mezarda olunsa bile kızamık dökülür ( Hayır, aşılama da yeterli antikor seviyesine ulaşılmışsa hastalık geçirilmeyecektir)

Aşıların Yan Etkileri

Aşılar sağladıkları büyük faydalara karşın bazı yan etkilere de sahiptir. Bunlar hastalığı geçirmeye kıyaslandığında çok daha hafiftirler. Çok nadiren ağır yan etkiler oluşabilir. Bu ağır yan etkiler bazen vücudun aşırı duyarlılığından kaynaklanmakta bazen de aşının içersindeki mikrobun (Antijen) özelliğinden dolayıdır. Yan etkiler her aşının kendisine ait bölümlerde detaylı anlatılacaktır. Burada genel olarak değinilecek olursa; yan etkiler sık değildir ama bu yan etkilerin içersinde sıklıkla lokal etkiler ön plandadır, enjeksiyon yerinde hassasiyet, ağrı, sıcaklık artışı, kızarıklık ve vücutta ateştir. En ağır olan yan etki ise ansefalit denilen menenjite benzer bir tür beyin iltihabının oluşmasıdır. Bu olay dünyada sayılı vakada oluşmuş, çok kesin olarak sebebi de ortaya konulmamış olaylardır. Bu durumdan bazıları aşıdaki antijeni (aşıların hazırlanmasında kullanılan mikrop) veya aşının diğer bileşenlerini sorumlu tutmuşlar bazıları da yapılma hatasına (deri altı-adale içersine yapılacağına damara denk gelip hemen kana karışmasına) bağlamışlardır.

Verem Aşısı –BCG

1998-99 yılına kadar doğumdan hemen sonra veya ilk 1-2 gün içersinde yapılmaktaydı. Bunun sık olarak yan etkilere yol açması nedeniyle artık bebek 60 günlük olduktan sonra yapılmaktadır.

Standart olarak sol omuz başına cilt içi enjeksiyon şeklinde yapılır. Aşı yapılırken kısa bir süre sonra kaybolan bir kabartı oluşmalıdır. Bu böcek-sinek ısırığı gibi bir kabartıdır, iğnenin doğru olarak cilt içi yapıldığını gösterir. 5-10 dakika içersinde kaybolur.

Aşı yeri ilk gün ellenmemeli ve yıkanmamalıdır. Ateş gibi yan etkilere pek yol açmaz. Aşıdan yaklaşık bir ay kadar sonra aşı yerinde önceleri bir sertlik,daha sonra küçükbir sivilceye benzer kızarıklık olur. Bu sivilce yavaş seyirle kabuk oluşturur ve sonra da bir iz bırakarak iyileşir. Bilinmesi gereken şey bu sivilce oluşumu ve iyileşmesi aylar süren bir sürede gerçekleşeceğidir fakat bir yakınmaya yol açmayacağıdır.

Yapılan aşı her zaman bu şekilde seyretmeyebilir. Bazen aşının yapılmasının üzerinden birkaç ay geçmesine karşın bu değişikliklerin hiç birisi olmaz. Bu durumda aşı tutmamış olabilir, test yapılıp, gerçekten tutmamış ise aşı tekrarlanır. Bazen de tam tersi bir durumla aşı küçük bir sivilce değil, kocaman bir çıban haline gelip, koltuk altı, boyun bölgelerinde bezeler ( Lenfadenopati) yapar. Bu durumda da doktor tarafından gereken takip ve tedavi yapılmalıdır.

Normal koşullarda aşı bebek 4 aylık olana kadar yapılmalıdır, eğer bu süre geçirilmişse önce PPD testi yapılmalı, bunun sonucuna göre aşı yapılmalıdır. Bu testin yapılma sebebi bebeğin aşısız geçirdiği süre içersinde verem mikrobunu alıp almadığının kontrol edilmesidir.

Aşının etkinliği 5 yıl kadardır ve 5 senede bir doz tekrar yapılmalıdır. Ülkemizde genellikle ilkokul 1. ve 5. sınıflarda yapılmaktadır. Maalesef pratikte bir çok okula aşılama için gidilememesi sebebiyle aşılamalar eksik kalmaktadır. Hele Lise yıllarındaki aşılar neredeyse hiç yapılmamaktadırtam tersi bir durumla aşı küçük bir sivilce değil, kocaman bir çıban haline gelip, koltuk altı, boyun bölgelerinde bezeler ( Lenfadenopati) yapar. Bu durumda da doktor tarafından gereken takip ve tedavi yapılmalıdır.





Çocuk Felci – Polio

Çocuk Felci – Polio: Bebekler 2 aylık olunca başlanır ve genellikle DBT aşısı ile birlikte yapılır. Uygulama programı DBT ile ayni olması nedeniyle bir zorunluluk olmamasına karşın kolaylık sağladığı için birlikte yapılmaları klasikleşmiştir. Ağızdan iki damla şeklinde uygulanması uzun yıllardır herkes tarafından bilinen yöntemdir. Fakat son yıllarda artık DBT aşısı ile ayni enjektörde karışmış halde bulunan formu yaygınlaşmaktadır.Eskide yanlız İsveç'de bu iğne formu (salk tipi)kullanılırdı,bütün dünyada ağızdan verilen (Sabin) tipi yaygındı. Aşı üreticisi firmalar bazı gerekçelerle iğne formuna geçiş yaptılar. Bunda en ağır basan sebep aşıların git gide tek bir şırıngada birleştirilmeye başlanmasıdır. Bunun da nedeni insanları en kısa ve en kolay şekilde aşılamaktır. Günümüzde 5 ayrı aşı tek enjektörde uygulanmakta , yakında bu herhalde artarak 6-7 ye çıkacaktır. Bazı ülkelerde sadece iğne formu kullanılırken, bazılarında iğne formu ile başlayıp tekrar dozunda ağızdan olan şekli verilmekte veya tam tersi yapılmaktadır. Uygulama programı DBT ile ayni olduğunu belirtmiştik, yani 2 ay ara ile 3 doz sonrada son dozdan 1 ve 2-4 yıl sonra birer hatırlatma dozu şeklindedir.

Son yıllarda Uluslararası Rotary Vakfı’nın finansal desteği ile dünyadan çocuk felci hastalığının kökünü kurutmaya yönelik yoğun aşılama kampanyaları vardır. Bu böyle devam ederse önümüzdeki 5 en geç 10 yıl içersinde bu hastalık dünyadan yok edilecektir.

Ağızdan verilen aşının herhangi bir kayda değer yan etkisi yoktur, iğne şeklinin lokal etkileri olabilir. Ağızdan verilen formunda aileler aşıdan 2 saat sonrasına kadar bebeğe su vermemelidir. Zira klor aşıyı etkisiz kılmaktadır. Anne sütünün olumsuz etkisi yoktur. Bu da iğne formuna geçişin bir başka sebebi olarak gözükmektedir.

KIZAMIK

Ülkemizde bebekler 9 aylarını bitirdikten sonra yapılmaktadır. Gerekli hallerde bu süre 6 aya kadar inmektedir. Diğer ülkelerde bir yaşından sonra yapılmaktadır. Ülkemizde erken yapılamasının yegane sebebi kızamık hastalığının oldukça yaygın olması ve anneden geçen koruyucuların ancak 6 ay kadar bebeği korumasıdır. 9 aylıkta yapılması bebeği 1 yıl kadar koruma gücüne sahiptir, o nedenle ilk dozdan 6 ay kadar sonra bir tekrar dozu yapılmaktadır. 12 aydan sonra yapılmasının koruyucu etkisi daha kalıcıdır. Bu etkinin kalıcılık süresi 9 aylıktan 12 aylığa kadar oldukça farklı iken 12 aydan sonra fark çok az olarak 15 aya kadar düşmekte ve 15 aydan sonra pek fark kalmamaktadır. Herhangi bir sebeple bebeğe 15 aylık olana dek aşı yapılmamış ve hastalığa da yakalanmamış ise tek doz olarak yapılır. 15 aylıktaki doz genellikle tek kızamık olarak değil de Kabakulak ve Kızamıkçık ile birlikte karma olarak yapılır.

Devlete bağlı aşılama merkezlerinde kızamık aşısının 15 aylıktaki tekrar dozu uygulaması şu anda kaldırılmış ve ilkokul 1. sınıfa alınmıştır. Son birkaç yıldır Kızamık aşısına bir doz daha eklenmiştir. 15 aylıkta yapılan kızamık aşısının çocukları yaşam boyu koruyamadığının anlaşılması üzerine 4-5 yaşından sonra 12 yaşına kadar olan sürede tercihen okula başlamadan önce bir doz daha yapılmasına başlanmıştır.

Aşının yapıldığı günlerde herhangi bir yan etkisi olmaz fakat aşı yapıldıktan sonraki 5-15 günler arasında 1-2 gün için hafif kızamık geçiriyormuş gibi silik belirtiler olabilir. Bunlarda hafif ateş, gözlerde kızarma-yaşarma, vücutta kırmızı döküntüler şeklindedir. Genellikle tedavi gerektirmez, ateş için ateş düşürücüler verilebilirse de şikayetler 2-3 gün içersinde kendiliğinden kaybolur.




Difteri-Boğmaca-Tetanoz (Karma Aşı)

Difteri-Boğmaca-Tetanoz:
,
Karma aşı olarak bilinen aşıdır. Kısaca DBT veya BDT gibi isimleri vardır. Uzun yıllardır çocuklara yapılmaktadır. Üretim teknolojisi yıllar içersinde oldukça değişiklikler göstermiştir. Eskiden sığır, at gibi büyük baş hayvanların kan serumundan elde edilmekteydi. Bu oldukça fazla yan etkiye neden olmaktaydı. Bu günlerde kullanılan cinsleri yan etki yönünden eskiye oranla daha sorunsuz olmalarına karşın yine de çocuk aşıları içersinde en sorunlu aşıdır. Yaygın olarak metal tuzlarına emdirilmiş hücre içeren tipi kullanılmaktadır. Ayrıca hücre içermeyen tipi de vardır. Bu hücre içermeyen (asellüler) aşılar en düşük yan etki oranına sahip olmalarına karşın fiyat yönünden diğer tipe oranla 8-10 kat gibi daha pahalıdırlar.

Adale içi enjeksiyon ile uygulanır. Küçük bebeklerde genellikle bacağın uyluk denilen diz ile kalça arası bölgenin ön ve dış tarafına yapılır. Kolun dirsek ile omuz arasında kalan bölgeye veya omuza da yapılabilir. Fakat adale enjeksiyonlarında 2 yaşın altında uyluk tercih edilir.







Kızamık-Kızamıkçık-Kabakulak - KKK-MMR

15 aylıkta yapılan karma bir aşıdır. Gelişmiş ülkelerde standart olarak yapılmasına karşın ülkemizde kamu aşı merkezlerinde yapılmamaktadır. Kızamık aşısı içersinde değinildiği şekilde son yıllarda ilkokul öncesi bir tekrar dozu yapılması gerekli hale gelmiştir. Aşı cilt altı veya adaleye yapılır. Genellikle yan etkiye yol açmaz. Nadiren aşıdan sonraki 5-15 günler arasında aşının içersinde her hastalığın aşısının kendine ait yen etkileri olabilir. Bunlar genel olarak aşıdaki hastalıkları çok hafif geçiriyormuş gibi olan belirtilerdir. Kızamık ve kızamıkçık için tek tük kırmızı lekeler, göz yaşarması, burun akıntısı, hafif ateş, kabakulak için tükürük bezlerinde şişme olabilirse de ateş için ateş düşürücü dışında bir tedavi gerektirmez. Belirtiler 2-3 gün içersinde kaybolur.

Heamifilus İnfluenza Tip B – HIB

Son 8-10 yıldır uygulanmaktadır. Halk arasında adı menenjit aşısına çıkmıştır. Aslında bu isim bu aşı için pek doğru değildir. Bu söz yeterince anlaşılır olmadığı için kısaca izah etmeliyiz. Bu aşıdaki mikrop 6 yaş altındaki çocuk menenjitlerinin % 60 ından sorumludur. Bu oran 6 yaşından sonra % 5 e düşmektedir. Bu anılan mikrop menenjit dışında çocuklarda orta kulak iltihabı, sinüzit,boğaz-yutak iltihabı (epiglottit), solunum yolu enfeksiyonları, adale-eklem iltihabı gibi bir çok enfeksiyonlara yol açar. Çocuk menenjitlerinin bu mikrop dışında meningokok, tüberküloz, virus gibi başka sebepleri de vardır. Aşının doğru adı Hib aşısıdır, halk arasında anlaşılır bir adı olabilmesi için hib hastalığı diye bir hastalık olması gereklidir ama maalesef böyle bir hastalık da yoktur. Aşının iki formu mevcuttur. Sıvı ve kuru formları. Bunlar farklı firmalar tarafından üretilmekte ve her firma kendi ürününün daha etkili olduğunu iddia etmektedir. Ben kendi araştırmalarımda birinin diğerine anlamlı üstünlüğüne inandırıcı bir sebep bulamadım.

Uygulama programı aşının başlanma zamanına göre değişir. En etkili program 2 aylıktan itibaren diğer karma ve felç aşıları ile beraber ayni programla yapılmasıdır. Bu olmadığı takdirde 6-12 aylar arasında ise 2 ay ara ile 2 doz ve 18 ayda bir tekrar dozudur. Eğer bu süre de geçirilmiş ve çocuk 12 aydan büyük ise bir doz (benim önerim 6-12 ay sonra bir tekrar dozu) yapılmalıdır. Aşı adale içi yapılır. Lokal yan etkiler dışında yan etki pek oluşmaz. Lokal etkilerde iğne yerinde kızarıklık ve hassasiyettir.

Hepatit B- Sarılık

Oldukça ciddi bir hastalık olan hepatit-B hastalığının bu gün için bir tedavisi de yoktur. O nedenle aşı yegane korunma yoludur. Son yıllarda herkese uygulanmaya başlanmıştır. Bu hastalık hakkındaki bilgiler son 20 yıldır elde edilmiş ve aşısı bulunmuştur. Bu aşı da diğer aşılar gibi sürekli bir gelişim içersindedir. Yapılacak kişinin durumuna göre farklı program uygulanır.

Hepatit-B taşıyıcısı anneden doğan bebeğe : Doğumdan hemen sonra hem hepatit-b serumu (immunglobulin) hem de aşı yapılır. Buna 0. Doz denir. Daha önceleri 1, 2 ve 12. Aylarda birer doz daha olmak üzere toplam 4 doz olarak yapılmakta idi. Fakat bugün 0, 1, 6. aylarda yapılması yeterli olduğu anlaşılmıştır


Risk altındaki bireyler :

Ailesinde hepatit-b hastası, böbrek yetersizliği nedeniyle dialize girenler, sağlık personeli olan, bazı tedaviler görenler (kısaca immun sistemi baskılama türünde) gibi risk grubundakilere 0, 1, 6. aylarda yapılır. 0 ilk yapılma anıdır, doğum anı değildir.

Normal kişiler : Yukarıdaki özellikleri içermeyen kişilere de 0, 1, 6 aylarda yapılır.

Aşılamada dikkat edilmesi gereken bazı noktalar vardır. Anneler testlerini hamile iken oldukları için bebeklere doğumdan sonra aşı yapılabilir. Daha büyük çocuklara ve diğer insanlara aşı öncesi test yapılır. Bu test iki tanedir. Hem hastalık mikrobu (Hbs Ag) hem de antikoru (Anti Hbs) bakılmalıdır. İnsanlar hayatlarında bir şekilde mikropla temas etmiş olabilirler. Mikrobu alıp antikor oluşunca kanda mikrobu gösteren antijen testi negatif çıkar. Temas edenler ya kendiliğinden antikor oluşturarak aşılı gibi olmuşlar ya da bunu başaramayıp taşıyıcı hale gelmişlerdir. Mikrop teması olanlara aşı yapmaya gerek yoktur zira her iki durumda da aşının onlara bir yararı yoktur. Test yapılmadan aşı yapılmasının zararlı bir yönü de yoktur, sadece mikrop tanışıklığı olanların durumunu belirlemek için faydalıdır.

Aşı piyasada değişik firmaların ürünleri olarak bulunmaktadır. Bazı firmaların çocuk ve erişkin dozu ayrıdır, bazılarının tek tip dozu vardır.

Adale içi enjeksiyon şeklinde yapılır.

Tekrar dozları konusunda değişik fikirler vardır. Aşı üreticisi firmalar her 5 yılda bir tekrar dozu yapılmasını ve yaşam boyu sürdürülmesini öneriyorlar. Bazı otoriteler de tekrar dozunun gerekli olmadığı, her yıl veya 2 yılda bir kanda antikor ölçülmeli, eğer antikor yeterli ise aşı yapmamalı demektedir. Sağlık Bakanlığı da çocukluk çağından sonra gençlik yıllarında bir tekrar dozu önermektedir. Tıp da değişik fikirler olabildiği için bunlar doğaldır. Hatta tekrar dozları için test takibi önerenlerin kimisi 1000 ünitenin üstünü yeterli bulurken, kimisi 500 üniteyi, kimisi de 10-20 üniteyi bile yeterli bulmaktadır. Aşıların uygulamaları sık değişmekte ve bugün için Bu aşının tekrar dozu için durum çok net değildir.

Bazı kişilerde hepatit-b aşıları kuralına uygun yapılmasına karşın antikor oluşmayabilir. Bu durumda ayni aşı programı çift doz aşı yapılarak uygulanır. Eğer bu da başarılı olmazsa 4 kata kadar çıkılabilir. Dializ hastaları zaten yüksek doz aşılanmalıdırlar.

Aşının lokal yan etkileri dışında genel etkisi pek yoktur.

Hepatit-A Sarılık

Bu aşının da adı sarılık aşısı olmasına karşın diğerine oranla daha az yaygın olarak yapılmaktadır. A tipi bulaşıcı sarılıklar ağız yoluyla bulaşması nedeniyle B tipine göre çok daha yaygın olarak insanları hasta etmesine karşın genellikle 2 hafta süren hastalık, 2-4 hafta da nekahat döneminden sonra şifa ile sonuçlanır. Ciddi sonuçlara yol açması çok nadirdir. Aşısının yaygınlaşmamasının en önemli sebebi budur. Hepatit – B ise kolaylıkla bulaşmamasına karşın bulaştıkdan sonra tedavisi olmayan bir hastalıktır. Bu aşı son yıllarda gündeme gelmektedir. Bu aşı özellikle yuva, kreş, okul gibi kalabalık yerlerde bulunan, ailesinde ve çevresinde hasta veya hastalanma olasılığı yüksek olan kişiler bulunan kişilere yapılmalıdır. Hastalanma olasılığı; askeri birlik, sağlık, gıda, temizlik sektörü, cezaevi, otel gibi yerlerde çalışan ve sık seyahat eden kişiler de daha yüksektir.

Uygulama Programı :

Bir yaşından sonra yapılabilirse de 2-3 yaşından sonra yapılması daha uygundur. İki aşı üreticisi firmanın biri 2 yaş, diğeri 10 aylıktan itibaren yapılabileceğini belirtmektedir. Bir doz yapıldıktan sonra 6 ay ile 5 yıl arasında bir tekrar dozu en az 20 yıl, belki de yaşam boyu koruyuculuk sağlamaktadır. İlk doz bile 5 sene kadar koruyucudur. Aşı yapılmadan önce Hepatit-B de olduğu gibi test yapılabilir. Çok gerekli bir test değildir, insanların daha öncesinde mikrobu alıp almadığını gösterir. Sessiz yani sararmadan sarılık geçirmek, özellikle çocukluk yıllarında kolaydır. Hastalığı geçirmiş kişilere aşı yapmanın bir yararı yoktur, sadece gereksizdir. Adale içi iğne ile uygulanır. Suçiçeği aşısından sonra en pahalı ikinci aşıdır.

Lokal etkileri dışında ciddi bir yan etkiye yol açmaz.

Grip Aşısı

Son yıllarda gündemde olan bir aşıdır. Üzerinde çok spekülasyon yapılmaktadır. Aşının ilk ortaya çıkışı yaşlı, müzmin solunum yolu problemi olanlar, şeker hastaları gibi insanlar için önerilmekteydi. Daha sonraları bazı yöntemler kullanılarak geniş toplum kitleleri aşı olmaya özendirildi, gerekli gibi bir durum oluşturuldu.

Aşının net özelliği şudur. WHO – Dünya Sağlık Örgütü dünyada virüslerin yayılma haritalarını çıkararak, her yıl gelmekte olan sonbahar, kış, ilkbahar döneminde salgınlar yapması olası virüsleri tahmin eder. Bu salgın olasılığı en yüksek olan 3 virüse karşı aşı üretilir. Aşı yapılan insanlar bu üç çeşit virüse karşı bağışıklanırlar. Fakat insanları hasta eden çok sayıda virüs bulunmaktadır. Bu virüslere karşı bağışık hale gelenlerin başka virüslere de karşı daha dayanıklı olacakları iddia edilmektedir. Fakat kesin olan sadece aşının içersindeki 3 çeşit virüse bağışıklık kazanılır. Bu virusler ağır seyreden ve salgınlarla yapan tipteki griplerin sorumlusudur. Her türlü nezle, soğuk algınlığının sorumlusu değillerdir.

Aşılanan insanlar hiçbir virus enfeksiyonuna yakalanmayacak diye bir beklenti olmamalıdır. İnsanlar bir şekilde virüsle karşılaşıp hasta olmadıklarında bunu anlama şansları yoktur. Ancak hasta olduklarını anlayabilirler. Bu nedenle bazıları “aşı geçen sene işe yaramıştı ama bu sene yaramadı “ derken ne zaman virüsle karşılaşıp hasta oldukları zamanları değil, başka virüsle karşılaşıp hasta oldukları durumları söylemektedirler. Belki aşı işe yaradı dedikleri yıl virüsle hiç karşılaşmadılar ama hasta oldukları yıl belki 10 kez virüsle karşılaştılar, hasta olmadılar fakat bir kez farklı bir virüsle karşılaştılar ve hasta oldular.

Aşının içerdiği virüslere karşı % 90 kadar bir koruyuculuk sağladığı bildirilmektedir.

Özet olarak ben herhangi bir özel sorunu olmayan kişiler aşı olma konusunda fikrimi sorduklarında aşının maliyeti sizi rahatsız etmiyorsa olun diye cevap veriyorum. Aşı bir tedbirdir, sizi bir kez bile grip olmaktan korusa ödediğiniz paraya değer.

Uygulama programı :

Erişkinlere ve 8 yaşından büyük çocuklara tek ve tam doz yapılır. Daha önceki yıllarda 6 yaş altındakilere önerilmemekteydi. Daha sonra bu sınır 2 yaşına, şimdi de 6 aya kadar inmiş bulunmaktadır.

Bu konuda bilgiler daha ziyade aşı üreticisi firmalardan gelmektedir. Bu aşılara ait araştırmalar da genellikle aşı firmaları tarafından yapılmakta veya yaptırılmaktadır. Bu sonuçlara şahsen bazen itibar ediyor, bazen de etmiyorum.

Hastalarıma önerirken kendi fikirlerimi de göz önünde bulunduruyorum. Bu nedenle henüz 2-3 yaşın altındaki çocuklara grip aşısı yapılması konusuna pek de sıcak bakmıyorum.

Aşı üreticileri 6 ay ile 3 yaş arasındaki çocuklara ilk kez aşı yapılırken bir ay ara ile 2 kere yarım doz; daha önce aşılanmışlarsa 1 kez yarım doz yapılmasını öneriyorlar. 3 ila 8 yaş arasındaki çocuklara ilk yıl birer ay ara ile 2 kez tam doz, daha önce aşılanmışlarsa 1 kez tam doz yapılır.

Su Çiçeği – Varicella Aşısı

Son 4-5 yılda kullanıma izin verilmiştir. 10 yıl kadar Amerika’da immun sistemi zayıf, özürlü çocuklarda araştırma amaçlı kullanıldıktan sonra etkili olduğu anlaşılarak aşı olarak kabul edilmiştir.

Yeni bir aşı ve oldukça pahalı olması sebebiyle hekimler arasında bile kararlılıkla uygulanmamaktadır. Koruyuculuk süresi için net bilgiler yoktur. Üretici firmalar 10-15 yıl olduğunu öne sürmektedirler. Şu anda ilk aşı olan çocuklar 13-15 yaşlarındadır ve hala hastalanmamışlardır. Endişe edilen konu acaba erişkin yaşında koruyuculuk azalması nedeniyle hasta olunabilir mi kaygısıdır. Bu soruya bu gün kesin yanıt vermek olanaksızdır. Ama benim fikrim aşı yapılmasından yanadır. Gerekçem de şudur. Madem aşı kesin olarak 10-15 yıl koruyor, şimdi aşılanmakla bu süre garanti altına alınıyor. Bilim ve teknoloji hızla ilerliyor. 15 yıl sonra ne olacağını bilmiyoruz, belki yeni tip aşılar çıkacak, belki koruyuculuğun daha uzun olduğu anlaşılacak. En kötü ihtimalle bir doz daha ayni aşıdan olunur, hasta olmaktansa birkaç kez aşı yapılması bence daha iyidir.

Aşılamanın diğer bir faydası da bence aşı olan kişiler ileri de Zona hastalığına da yakalanmayacaklarıdır. Çünkü Zona olabilmek için Suçiçeği hastalığını geçirmek gereklidir.

Uygulama : Aşı 10-12 aydan (Bence 15 aydan) sonra yapılabilir. Cilt altı iğne ile uygulanır.

Kuduz – Rabies HDCV Aşısı

Normal olarak herkese yapılan aşılardan değildir. Gerekli hallerde yapılmaktadır. Şüpheli hayvan ısırık ve tırmalamalarından sonra yapılmaktadır. Eskiden kullanılan formu artık uygulamadan kaldırılmıştır. Koyun beyninde pasajlar yapılarak elde edilen aşının yan etkileri fazla idi. Bu gün için insan hücre kültürlerinde üretilen aşılar kullanılmaktadır. Bunlar diğer aşılar gibi adale içi iğne ile uygulanır. Gerekli olan durum ile ilgili iki çeşit program vardır.

Şüpheli hayvan kontrol altında: 10 gün süren gözlem süresince 0, 3, 7. Günlerde yapılır ve eğer hayvan bu sürenin sonunda canlı ve kudurmamışsa aşılama kesilir.

Şüpheli hayvan kayıp veya kuduz olduğu kesinse: Bu durumda 0, 3, 7, 14, 30 ve 90. günlerde toplam 6 doz aşı yapılır. Gerçi bir de 3 ayın sonunda bir 7. Doz yapılabilirse de bu risk altında olanlar (Veteriner gibi) dışındakilere önerilmez.

Günlük yaşamda kedi, köpek, fare ısırıkları ve tırmalamaları ile sık olarak karşılaşılır. Burada dikkat edilmesi gereken konu bunun hangi şartlar altında ve hayvanın durumudur. Hayvan aşılı, ev dışına çıkmayan türde, oynarken, önünden yemeğine uzanıldığında, yavrularına yaklaşıldığında gibi durumlarda ise olasılık çok azdır. Fakat bu herhangi bir hekime sorulduğunda kimse risk altına girmek istemiyeceği için aşılama olasılık çok düşük olsa bile aşılama önerilir. Ben şimdiye kadar şüpheli hayvan beyninin tetkik için laboratuara gönderildiğinde kuduz çıkmadığını hiç görmedim. Nedense benim karşıma çıkan tüm tetkik sonuçlarına göre itlaf edilen hayvanların hepsi kuduz olmuşlardı. Ülkemizde kuduz tanısı konan insanlara rastlanmaktadır. Bunlar bazı yıllarda 1-2 vaka ile sınırlıdır.

Aşının lokal yan etkileri dışında genel etkileri pek yoktur. Çok nadir ansefalit yaptığı bildirilmiştir. Benim bildiğim yayınlanmış birkaç vaka olduğudur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder